Hatırlarsanız, geçen hafta Satürn’ün halkalarına doğru hayali bir yolculuk gerçekleştirmiştik. Bu hafta da hayal dünyasında dolaşmaya devam edelim. Ama bu sefer, başka bir mekâna değil de başka bir zaman yolculuk yapalım. Mesela bundan 20 yıl sonraya, 2029 yılına.
Yıl 2029… Ülkemiz, kalkınmasını tamamlamış, gelir dağılımı adaletli olmaya başlamış ve bilimsel araştırmalara ayrılan pay da %0.45 ten %3‘e çıkmış olsun. Siz de “Türkiye Uzay ve Havacılık Ajansı”nın başkanısınız. Danışmalarınız size üç farklı proje önerisiyle geliyor. Önünüzde üç dev proje var; ancak bütçeniz bunlardan sadece birini karşılamaya yeterli. Her bir projenin destekçisi, projesini aşağıdaki şekilde savunuyor:
Yıldızlararası Seyahat İçin Hazırlıklar
Yeryüzündeki kaynaklar tükenmek üzere. Dünya artık insan nüfusunu taşıyacak durumda değil. Kendimize yeni dünyalar aramayı ciddi olarak düşünmeliyiz artık. Güneş Sistemi’mizdeki gezegenlerin bizim için elverişli olmadığını biliyoruz. Bunun için yıldızlararası yolculuklar yapmak gerekecektir. Yıldızlararası yolculuk için ise, yapılması gereken pek çok hazırlık ve plan var. Devasa bir uzay gemisinin tasarlanması ve bu araca yeterli yakıt desteğinin bir şekilde sağlanması gerekiyor. Dahası, yüzlerce hatta binlerce yıl sürebilecek bu yolculukta uzay gemisindeki yolcuların ruhsal ve bedensel sağlığının korunması, insanlar arasında herhangi bir çatışmanın önlenmesi, gemide doğacak nesillerin uzay ortamına uyumunun sağlanması gibi konular hayati önem taşıyor. Böyle bir yolculuğun tasarlanması ve olası sorunların saptanması bile farklı dallarda çok sayıda uzmanın bir araya gelip sıkı bir şekilde çalışmasını gerektiriyor.
Dünya’yı Olası Bir Göktaşı Çarpışmasından Korumak
Dünya’mız, bizim biricik sığınağımız. Bundan sonra da öyle olmaya devam edecek. Bunun için de yeryüzündeki kaynakları artık akıllıca ve adaletli olarak yönetmeye başardığımızı düşünün. Yeryüzü insan denen varlığın zulmünden kurtulmuş olabilir; ama gökten gelen bir tehlike var artık: bir göktaşı. Büyüklüğüne bağlı olarak bir göktaşının bölgesel ya da küresel bir felakete yol açması her zaman ihtimal dâhilindedir. Bu ihtimal gerçekleştiğinde ise, eğer hazırlıksız yakalanırsanız yapabileceğiniz hiçbir şey olamayacaktır. Bu yüzden göktaşının Dünya’ya çarpmasını önlemek, bu önlenemese bile zararı en aza indirecek hazırlıkları yapmak zorundasınız. Göktaşını bir füzeyle vurarak parçalamak ve nispeten zararsız küçük parçalara ayırmak ya da bir şekilde göktaşının yörüngesini değiştirmek için gerekli sistemi kurmanız gerekebilir. Felaket önlenemezse, neslimizi sürdürmek için gerekli hazırlıkları yapmış olmamız gerekiyor. Bunun için de her türlü ihtiyacın karşılanacağı dev yer altı şehirlerinin kurulması düşünülebilir. Sağlıklı nesillerin yetişmesi ve yüz binlerce yıl sonra felaketin etkileri silindiğinde, yerin üstüne çıktığımızda sadece kendimize değil, diğer canlılara da ihtiyacımız olacak. Bunun için yer altı şehirlerinde diğer canlıların yaşaması için gerekli koşulları da sağlamamız gerekiyor. Tüm bunlar ise, böyle bir projenin aşılması gereken ilk büyük engeli olarak görülüyor. Çok ciddi bir mühendislik çalışması gerektiren bu projede, insanların yeni hayatlarına uyum sağlaması için gerekli psikolojik desteğin sağlanmasından ve olası toplumsal sorunların önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasından bahsetmiyorum bile.
Devasa Bir Uzay Teleskobu İnşa Etmek
Yukarıdaki felaket senaryoları her ne kadar ihtimal dâhilinde olsa da, sınırlı maddi ve insan kaynağımızı böyle küçük ihtimaller için harcamak mantıklı olmayacaktır. 2.5 metrelik Hubble Uzay Teleskobu bile, devrim niteliğinde keşifler gerçekleştirdi. Hali hazırda 6.5 metre çaplı James Webb Uzay Teleskobu’nun 2013 yılında fırlatılması planlıyor zaten. Bütçeyi bir miktar (!) daha arttıralım ve teknolojinin sınırlarını da sonuna kadar zorlayalım. 50 metre çapa sahip bir uzay teleskobunu yörüngeye yerleştirmeye karar verdiğimizi düşünelim. Uzaydaki bu dev göz, gökbilim alanında yeni bir devrin başlamasına sebep olacaktır. Bu projeyle Güneş Sistemi dışındaki gezegen keşiflerinde patlama olacak; karanlık madde, karanlık enerji, gökadaların ve yıldızların evrimi, kara delikler gibi kendi kökenimize ve evrene dair en temel sorulara belki de hiç olmadığı kadar tatmin edici cevaplar bulacağız.
Böylece, üç büyük projeyi de gözden geçirmiş oldunuz. Artık başkan olarak hangi projeyi destekleyeceğinize karar vermeniz gerekiyor.
Türkiye Uzay ve Havacılık Ajansı’nın başkanı olarak tercihiniz hangi proje olurdu? Gelin, hep birlikte tartışalım ve biraz beyin jimnastiği yapalım. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
Not: Her bir projenin kendine göre haklı gerekçeleri var. Dolayısıyla bu haftanın “göksel gerçeği” bir değil, üç tane. Yarışma için konuşacak olursam, seçimini makul olarak açıklayan herkesin cevabı doğru kabul edilecektir.
7 yorum
İlginç bir konuya değinmişsin Ozan, üçünün arasından seçim yapmak durumunda kalacak başkanın işi gerçekten zor.
Tabi en başta 2029’da Dünya için olumlu bir portre çizmişsin, böyle büyük projeler için kaynak ayırabileceğini belirtmişsin. Bu işimizi biraz daha kolaylaştırıyor. Günümüzde bilim ve araştırmanın önündeki en büyük engel olan politikayı en azından düşünmemize gerek yok.
İlk iki proje üçüncüye nazaran daha hayati duruyor. Ama ben ikincisi üzerinde duracağım. Göktaşı araştırmaları günümüzde de Near Earth Objects(Dünyaya yakın cisimler) adlı programla yakından takip ediliyor fakat yörüngesini şaşmış, başıboş bir göktaşı önceden hazırlıklı olmadığımız, umulmadık sonuçlara yol açabilir. Bu her ne kadar göz ardı edilse de insanlık için büyük bir önem taşıyor. Elde imkanlar varsa da böyle bir felakete hazırlıklı olmak adına Göktaşından Korunma projesini hayata geçirmek bana daha makul geliyor.
Bu tip olayların istatistiksel olarak geniş zaman aralıklarında gerçekleştiği ve olasılığı böylesine düşük bir olay için bu kadar yatırım yapılmasının anlamsız olduğu da savunulabilir; fakat hazır elde imkanlar varken bize tehtid oluşturan (ve geçmişte çok kez Dünya’nın canını okumuş) bu durumları sadece izlemekle yetinmeyip, karşı önlemler almak bana daha mantıklı geliyor.
“Türkiye Uzay ve Havacılık Ajansı”nın başkanı olarak ben 3. projeyi seçerdim. Zira ilk iki proje ancak uluslararası işbirliği ile yapılabilecek ve sonuçları tüm dünyayı ilgilendiren türde mühendislik projeleri. 3. proje ise daha çok bilimsel nitelikte olup elde edilecek sonuçlar hem temel bilimlerin aradığı yanıtları sağlayabilecek hem de yeni bilimsel keşiflerin kapılarını açabilecek nitelikte.
Ben de 3. projeyi seçerdim.İlk proje çok fazla uğraş gerektirir.Büyük bir uzay gemisi yapıp insanları onun içine almak ve belki de sonsuza kadar bir yolculuk..Uzay gemisi her ne kadar büyük olursa olsun zaman geçtikçe yeni nesil sayısı artabilir,inilebilicek uygun bir gezegen bulunamayabilir ve bunun sonucunda belki de yıllarca uzayda kalmak insanlarda çeşitli sorunlara neden olabilir,ne kadar önlem alırsan al insanlar kısa bir zaman sonra aralarında çatışmaya ve birbirlerine zarar vermeye başlayabilir,yıldızlar arası yolculuk sırasında belki de çok gelişmiş uzaylıların saldırısına uğrayabilir ve hatta gemimizi kaybedebiliriz.Ve sonunda insan nesli diye bir şey olmaz.Yani bu proje beni aşar.
2. proje ise,mantıklı ve hayati bir önem taşısa bile bunu yapmazdım.Çünkü, diyelim ki dünyamıza düşücek bir göktaşından bu projeyi yapıp kurtulduk diyelim.Ama ya sonra..Aynı şekilde dünyamızı hergün tehdit eden milyarlarca göktaşı var.Yani sonunda aynı şekilde bir tehdit oluşursa.Boşuna paramızı harcarız ve hiçbirşey yapamadan yeni bir tehlike ile yine karşılaşırız.
Ama 3. proje tamamen bilimsel.Sonunda gökbilim tarihine yepyeni ve çok güzel bir şey kazandırabiliriz.Bir çok bilinmeyene ışık tutabilir ve gelecek nesilleri bir çok sorudan kurtarabiliriz.
1.proje çok maliyet gerektirir.Yapımı çok zordur.Paramızı ve zamanımızı boşa harcamış oluruz.2.proje ise çok düşük olasılıklıdır.Ayrıca insanların böyle birşeyden haberi olmasa bile yapacağımız önlemler ile toplumu telaşa düşürürüz.Bu yüzden ben 3.projeyi istiyorum.Biraz maliyeti olsa bile buna değer.Çünkü bu projeyle bilim alanında büyük ilerlemeler yapacağız.Yeni gökcisimleri keşfedebiliriz.
Bu projeyle fizikteki birçok sorunun cevabı bulunabilir.Kara delikler gibi cisimler hakkında daha fazla bilgi ediniriz.
1 daha drim niteliğinde ancak bu kadar insanı bu kadar uzun bir yolculuğa taşımak gerçekten zor.Ancak;2. proje olan pek önemli değil zaten yaklaşık olarak bir göktaşı 2030 da geçecek çarpma olasılığı inılmaz seviye de düşük nacak çarpma ihtimali var ama bırakın bu fikri başkası yapsın.gelelim 3. projeye son derece mantıklı ve devrim niteliğinde hem biz bu teleskobu yapabilirsek zaten çok cüce ve küçük gezegen bulunacak eğer yeterli koşullar bulunursa 1.olayında hemen hemen önü açılır.Ancak 3. projede de çok mantıklı sayılmaz.Çünkü uzayda her 8 kişiden 1i beyin kanseri ve körlüğe yakalanıyor.Bunun sebebi ise radyasyondur.İşte bu radyaasyondan korunmak amacıyla bir tek çözümümüz var.Bu ise genlerde saklıdır.Eğer genlerimizi değiştirirsek oraya ulaşabilme imkanımız olacak.Mesela kalörifer böceğinin geni radyasyondan etkilenmez bunu kullanabiliriz.Ancak gidince İnsana mı yoksa genlerden dolayı başka bir yaratıkmı oluruz o meçhul.İşte biz benliğimizi koruyarak insan olacak şekilde nasıl ulaşabiliriz amacımıza onu düşünmemiz lazım.Yoksa kimse soyumuzun hayvana benzeyerek amacına ulaşmasını istemez öyle değilmi…..:D
Bu akıl jimnastiğini düşünerek mi sordun bilmiyorum ama bu bir Japon akıl oyunu! Japonlar genellikle işe almadan önce adaylara bu soruyu soruyolar! Cevapta şu;
1Numara bizi engelleyemiceğimiz bir felaketten kurtarabilir ve neslimizin devamlılığını sağlıabilir
2Numara uygulanabildigi taktirde insan neslinin devamını sağlar ama ya göktaşını engelliyemezsek 3Numara ise dogru cevap çünkü 3 numara ile göktaşı çok önceden farkedilip 1.proje ile 2.proje arasında hangisini yapalım diye seçim yapılabilir.
arkadaşlar benim tercihim yızdızlararası yolculuk olurdu ama şöyle bir durum var
3 tezide tekrar tekrar okudum gelelim seçimime, Madem teknolojimiz ileride bir uzay gemisi yapabiliyoruz ozaman uzay gemisiyle beraber hiper-ünite güncellemesi de yapabilirz yani uzay-zamanı bükerek alt uzay-zamanda yolculuk yapabiliriz buda yolculuğumuzu inanaılmaz bir hıza ve kısa zamana sabitler. Ama tezin şöyle bir ilginç yanı var uzay gemimiz var ve hala yakıt doldurmaktan bahsediyoruz 🙂 tekrar ediyorum sıvı ve katı yakıtlar bizi anca yörüngeye çıkarır =)
çünkü gemi çok ağır ve etkili olacağından motorlar yeterince yükselmemize yetmez
uzay gemisinin olduğu bir dönemde artık alternatif saf enerji kaynakları bulmamız gerekir. Dahası evrenden BOŞLUK enerjisi yani sıfır noktası enerjisi çıkarabilecek kapasitede olursak sizi temin ederim galaksideki en üstün ırk biz oluruz. Ama malesef günümüzde sadece uzay mekiği üretip roketlerle gönderebiliyoruz. ve çoğu atmosferde arızalanıp düşüyo